Ruhani Makinelerin Şafağında
- Eşref Alemdar
- 14 May
- 3 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 14 May
Yeze (yapay zeka/yapay zekalı mekanik varlıklar) İmalathanesini aramak için askeri hava çıkarması yapan Amerikan Askerlerinden biri tehdit ediyor: “Nerede saklıyorsunuz onları söyle! Yoksa ölür!”

Ölecek olan masum bir köpek. Uzak Asyalı köylü bir kadının erkek evladının… Kadın da umarsız, çocuk da. Ağlıyorlar yalvarıyorlar.. bir gizi gizlemekte ısrarcılar ama Amerikan askeri de ısrarcı. Kadın; “Evrimi kabul edin”, diyor çaresizlikle. Asker tetiğe basacakken çocuk aranılan yeri açacak anahtarı gösteriyor. Kadın bir kıyıma neden olmuş gözlerle dövünüyor Yaratıcı adlı bu filmde… Ray Kurzweil boşuna mı dedi; “Spiritüel makineler, insanlık tarihinin evrimsel zorunluluğudur.”
Bu konuda ondan önce konuşanlar da vardı. Fransız düşünür Jean-Pierre Dupuy, teknolojinin ahlaki boyutunu sorgularken bir soru ortaya atar: “Bir makineye ruh atfetmek Tanrı’ya mı, yoksa insana mı ait bir iştir?” Dahası eğer biz makineleri insan gibi yapabilirsek, ya da makineler "kendi kendine düşünebilir" hale gelirse, "kutsallık" ve "yaratım" alanı Tanrı’dan insana mı geçer?
Filmin baş kahramanı siyahi Joshua (bizdeki Yuşa ve Yuşa Hz’leri Peygamber Musa’nın yardımcısıdır) bir Amerikan ajanı olarak Yezeleri üreten ve bunu insanlığın bir evrimi olarak gören Yeni Asyalıların arasında çekik gözlü karısı Maya (Nepalce adıyla Nirmata yani Yaratan) ile birlikte yaşamaktadır ve bir bebekleri olacaktır. Bir kolu ve bir bacağı robotik olan Joshua’nın ajan olduğunu Maya bilmez; Maya’nında Yezeleri yaratan/imal eden kişi olduğunu Joshua bilmez. Amerika’da Yezeler kontrolden çıkıp LA’da nükleer bir bomba patlatmışlardır ve ABD bu olaydan sonra onları tüm dünyadan silme kararı almıştır. Yezeleri üreten son coğrafya Yeni Asya’da askeri çıkarma sahnesinde Joshua, karısının karnındaki bebekle Amerikan helikopterine binip kaçma telaşındadır ama onun bir casus olduğunu dramatik bir şekilde öğrenen Maya korkunç ihanetin acısıyla kaçmaya yeltenir. Arkadaşları ihanet etmenin suçluluğuyla kıvranan Joshua’yı helikoptere alırlar ve imalathaneyi, köyü yerle bir ederler. Maya’nın kaçmaya çalıştığı tekne batar.

Bu çıkarmanın amacı Yeni Asya’da yepyeni bir silahın üretilmiş olması ve bunun Amerika’nın 1 trilyon dolar harcayarak kurduğu NOMAD adlı güvenlik ve saldırı uydusunu yok etme kapasitesinde olmasıdır. Oysa aradıkları silah Alphie adında, insan gibi sevgi duyan, telekinetik gücü olan bir çocuktur ve Yeni Asyalılar için NOMAD’den kurtaracak “yapay bir mesih”tir.
Joshua, Alphie’yi tanıdıkça, karısı Maya’nın savının haklılığını anlar: Yezeler yalnızca 'sayısal işlemcilerle çalışan makineler' değildir." Alphie, bilinçli, seven ve sevilmek isteyen, rüya gören bir varlıktır… Tıpkı Gelecek Bilimcisi Ray Kurzweil’ın iddia ettiği gibi bir makinedir. Tanrının yarattığı insanın yarattığı yeni bir tür— kutsal kitaplarda yeri olmayan…
Film, Joshua ismiyle kutsal metinlere gönderme yaparken işlediği konunun ayrıksılığıyla müthiş bir aykırı çakıştırma (juxtapose) yapıyor.
Joshua’nın kutsal metinlerde geçen rolü böylece filmde de belirir. Hem bir yol gösterici, hem de kendi halkı tarafından dışlanan bir figür olarak yeni bir “kavmi” Yezeleri korur. Onların Vaat Edilmiş Toprağı’na (özgürlük, barış, yaşam hakkı) ulaşmalarını sağlamaya çalışır. Bir sistemin içinden çıkıp ona karşı etik bir pozisyon alır. Vicdanla programlanmış bir aklın çatışmasını izleriz film boyunca.
The Creator (Yaratan), sadece makinelerin ruhu olup olmadığını değil, insanların hâlâ bir ruhları kalıp kalmadığını da sorgulayan bir film. Sevebilen, duyguları olan makineleri insan olmadıkları için öldürüyorlar.. oysa Alphie'nin Joshua'ya sarılışında, insanlığın yeni çocuğuyla yüzleşmesi var. Yine Alphie’nin Joshua’nın çalıştıramadığı arabayı telekinetik olarak çalıştırması ona duyduğu yakınlıktan...
Batı’nın teknolojiyi düşmanlaştırması, Doğu’nun onu kutsaması, teknolojiyi yaşayan bir organizma gibi kabul etmesi ilginç. ABD, Tanrı rolü oynayarak ortaya çıkmış yeni bir türü ortadan kaldırmaya yeltenirken insan ABD’nin kuruluşundaki Kızılderili kıyımlarını ve vahşetini anımsıyor.

İnsanlar ve ruhani makinelerin bir arada yaşayıp yaşayamayacağını sorgulayan bu filmde oyunculuk iyi. Görseller ve efektler neredeyse mükemmel, hiç bir şey sırıtmıyor. Bir insan gibi büyüyebilen Alphie’nin görsel tasarımında aksayan hiç bir şey yok. Aksiyon da çarpıcı, sürükleyici.
İzleyiciyi sarsan ve 'insan' olmanın anlamını yeniden düşündüren nadir bir bilimkurgu filmi. Görsel efektlerin kusursuzluğu, oyunculukların içtenliği ve felsefi sorgulamaların derinliğiyle, uzun süre akıllardan çıkmayacak.. senaryo deliklerine rağmen...
Comments