top of page

MODERN ERTESİ ÇALKANTISI

  • Yazarın fotoğrafı: Eşref Alemdar
    Eşref Alemdar
  • 28 Nis
  • 3 dakikada okunur

Aydınlanmanın enkazı altında geçiyor günler… tatsız. Modern ertesi bu enkazın adı. Bir ilk yardım yok! Kurtarıcı hayal edemiyoruz. Hayal etmek, bu kadar devasa ve çetrefil bir olgunun tüm unsurlarını ve etkileşimlerini bilmeyi, hakim olmayı gerektiriyor. Sınırlı zihnimiz sıfır derece suda şoklanmış beden gibi…

ree

Aydınlanmanın vaadini anımsamak lazım. Akıl: Bilimsel İlerleme, Özgürlük: Liberal Demokrasi. Evrenselcilik: İnsan Hakları. Yaşam böyle güzeldir…


Peki şimdi? Modern eğilimlere takılı kalmış aklın ürettikleri modern ertesinin iletişim çılgınlığında çöpe dönüşüyor. Hızlı tüketim, hızlı çalışma, usanç verici mesai saatleri ve işe dair iletişimin gece gündüz sürüşü, katlanılmaz ve saygısız yöneticilerin “karakter” addedilerek etraflarında kendisine biat eden çalışanlar yaratması ve İnsan Kaynakları denen patrona yaranmacı, çalışanı çalışana kırdıran, verimliliği artırma amacıyla iş yerinde kameralarla çalışanları gözetleyen, ellerini ceplerini sokup çalışanlar arasında sözde muhabbetlerle sözde ve eksik gözlemlerle çalışan kıyımı yapan çalışanlar birimi tüm dünyanın asal sorunları haline geldi. Sosyal devlet mevta… Aydınlanma "üretim" diye heyecanlandırdı. Şimdi: Amazon depolarında çalışanlar, tuvalet molası için izin istiyor. İnsansızlaştırma, insanların kırılgan, yaralanabilir daha mekanik deyimle kolaycacık bozulabilir bir varlık olarak önemsizleştirilmesi hareketi. Aydınlanma İnsan Hakları devrimcisiydi. Hala bu illüzyonun etkisindeki protest kitleler gerçekte aydınlanma zeminin ortadan kalktığının farkında değil. Aydınlanmacılık demokratik toplumlarda sol siyasetin değerleriyle İnsan hakları derdindeydi… Bu artık neredeyse bir lüks.


Bilim, insanlığın yararına değil endüstrinin ve tüketimin yararına çalışan bir araçtan başka bir şey değil. İklim krizini çözmek yerine plastik çatal üretiyor. Karbon bazlı yakıtlarla sanayinin ve ulaşımın devam etmesini normalleştiriyor.


CERN'de Higgs bozonu aranırken, yine o acayip TikTok'ta "Dünya düzdür" trend oluyor. "Bilimsel gerçek" bile artık “Gerçek Sonrası”nın kara deliğine teslim. Kurgu gerçeğe, çarpıtmaya inananlar ve inanmayanlar diye iki taraf!


VERİLER ÇOĞALDI, BİLGİ AZALDI


Demokrasi, teknokratların, lobi şirketlerinin, otokratik politikacıların elinde bir kukla tiyatrosuna dönüştü. Seçimler var, temsil yok. "Halkın sesi", anket şirketlerinin veri havuzunda boğuluyor.


DEMOKRASİ: SANDIKLAR DOLU, SİYASET BOŞ


Bireysel özgürlükler, algoritmaların insafına kaldı. Yalancı özgürlükler Instagram’da. Bayağılık Tik Tok’un erke dönergeci… "İlerleme" dediğimiz şey, 5G bağlantıyla anlık mutsuzluk dağıtımı.

Frankfurt Okulu'ndan yükselen çığlık: "Aydınlanma kendi canavarına dönüştü." Bugünkü manzara: İnsan hakları diye bağırırken, sosyal medyada linç kültürü.


Big Brother değil, Big Data bizi izliyor!


KRİZİN KAYNAĞI: Modern Ertesinin "her şey görelidir" diyerek parçaladığı modern değerlerin yerine ne koyulacağı!


ree

Aydınlanma sonrasında, modern ertesinde her şey izafi hale geldi: Ahlak artık "sosyal uzlaşma". Sonuç: Aynı toplumda, biri vegan protestosu yaparken, diğeri TikTok'ta, Instagram’da et şovu çekiyor. Madonna’nın protest tavrı pop kültüründe anaakım olunca pornografiye varan performanslar zirve yaptı.


Gerçek, kişisel süzgecimizle oluşturduğumuz fanuslarımıza hapsoldu.


Güney Koreli yazar filozof Byung-Chul Han, "Artık baskı yok, kendi kendimize köleleşiyoruz." diye bir tespit yapıyor… Kapitalizmin en son keşfi neoliberalizmin aygıtları bu işe amade. En zengin %1, küresel servetin %38'ine sahip. Servet eşitsizliği demokrasiyi öldürüyor.


Sanat çoklukla çöplük üretiyor.. Çöplüğe çoklu anlam güzellemeleri düzüyor küratörler… Sanat egoya kurban. Manifestolar ve akımlar yok… Görelilik şişkin egolar için çalışıyor. Eleştiri, eleştirmen ölü...


Kurtuluşun acı reçetesi, “Aydınlanma'nın naaşını artık defnet,”diyor. O artık bir "altın çağ" değil, tarihsel bir proje. ESKİ!


Bilimi "kurtarıcı" değil, araç olarak gör.


Demokrasiyi sandıktan çıkar, sokakta yeniden inşa et.


Daha az insan merkezci, daha çok yaşam merkezci ol.


Yeni etiği bunun üzerine kur. Yoksa mafyanın da kendine göre bir etiği var...


Özgürlük diyorsan, önce dijital köleliği kıracaksın.


İnsan ve doğayı eşit aktörler olarak gören yeni bir siyaset gerek.

Anlam arıyorsan, hazır reçeteler bitti. Yeni reçete sunanları takibe al…


Aydınlanmanın enkazından çıkış patikaları ara. Eski söylemler bir hayalet çünkü.


Yeni bir romantizmin olabilirliği var.


Kamusal alanda özgür tartışma yoluyla yeni bir rasyonalite mümkün.


Çıkış yolu: "Yavaşlık" ve "derin düşünme" kültürü.

Evet, hazır reçete yok. Ama:

  1. Aydınlanma'nın hatalarından ders alan,

  2. Modern Ertesinin göreliliğini aşan,

  3. Teknolojiyi araçsallaştıran bir yeni proje mümkün.

İlk Aydınlanma, kilisenin otoritesini kırdı. Yeni Aydınlanma, algoritmaların ve sermayenin otoritesini kırmalı.


Eski Aydınlanma: "Din yanılsamadır, bilim tek gerçektir!" dedi. Yeni Bileşke: Kuantum fiziği bile artık kesinlikten bahsedemiyor. Peki neden bilimsel ve manevi arayışlar birbirini dışlasın? Carl Sagan'ın"Biz evrenin, kendini keşfetmesinin bir yoluyuz" sözü gibi… Ne kadar tasavvufi değil mi?

Eski Özgürlük: "Bireysel haklar mutlaktır!" Yeni Özgürlük: Ancak başkalarının özgürlüğünü garanti eden bir sistemde mümkündür." Dijital dünyada algoritmik özerklik mücadelesi ya da Bireyin, dijital tercihlerini manipüle edilmemiş veriye dayanarak yapabilmesi…

Eski İnsan Hakları: Batı merkezli, çoğu zaman ikiyüzlü. Yeni Arayış: Yerel değerlerle evrensel ilkeleri uzlaştıran bir etik. Mesela: Afrika'nın Ubuntu felsefesi, “Ben, biz olduğumuz için varım" ya da

Budist şefkat etiği.


Türker Kılıç Hoca’nın “Bağlantısallık ve Yeni Kültür, Yaşamdaşlık”ı da es geçmeyelim.



 
 
 

Comments


© 2023 by The Artifact. Proudly created with Wix.com

bottom of page